“EV İŞÇİLERİ SENDİKASI BİZİM İÇİN BÜYÜK KAZANIM”

xDSC04314_d619dacİMECE EV İŞÇİLERİ SENDİKASI
İmece Ev İşçileri Sendikası’nın temeli, 1998 yılında bir araya gelen kadınların İstanbul Esenyurt’ta bir kadın derneği kurmasıyla atıldı. Kooperatif, Kadın Kahvesi, dernek gibi çeşitli yolları denediler. Atölyeler, kadın meclisleri, eğitim, sağlık dayanışmaları düzenlediler. 2013 yılında bu mücadelenin içinde olan kadınlar İmece Ev İşçileri Sendikası’nı kurdu. Avrupa’nın ilk ev işçileri sendikası olan İmece, şimdi yoluna önündeki diğer zorlukları aşmak için devam ediyor.
Derneğin hikayesini İmece üyesi Serpil Kemalbay ile konuştuk…

Nasıl bir araya geldiniz?

Serpil: Biz İstanbul’da devrimci mücadele içerisinde bulunan bir grup sosyalist kadındık. Demokratik Kadın Derneği geçmişi olan bir siyasi yapıdan geliyorduk. Derneğimiz kapatıldıktan sonra hep bir bağımsız kadın örgütü çalışmasını yeniden yapmak istiyorduk. ’98 yılında çeşitli mesleklerden kadınlar olarak bir araya geldik ve tartışmaya başladık. Gülnur Savran, Tülay Arın, Nesrin Tura gibi kadın mücadelesinde ve özellikle kadın emeği konusunda da çalışmaları olan kadınlarla tartışma seminerleri, okumalar yaptık. Okmeydanı’nda Çağdaş Sanat Atölyesi’nin depo olarak kullandığı sokak arasında küçük bir yerde toplanıyorduk. Bazen orası dolu oluyordu, bu sefer evlerde toplanıyorduk.

Derneği nasıl kurdunuz?

S: 2001 yılında Kadın Araştırmaları ve Dayanışma Merkezi/ KADMER’i kurmaya karar verdik. KADMER’i kurarken yerimiz neresi olmalı tartışması da yaptık. Düşündük ki, yoksul, emekçi mahallelerden birinde olmalı; çünkü merkezlerde olursak hedeflediğimiz kadınlara ulaşamayız. Yer olarak da kendimize Esenyurt’u seçtik. Mahalle arasında dükkanlar vardı, onlardan birine taşındık; ama onu bulurken de çok zorlandık. Çünkü 2001’de Esenyurt’ta bir tek köy dernekleri var, onlar da biliyorsun kahve gibi. Bizim gibi böyle bir kadın derneği ya da buna benzer başka bir dernek kültürü de yok. “Bu yeri bize verir misiniz?” diyoruz, “Ne yapacasınız ki,” diyorlar. “Dernek, kadın derneği,” diyoruz, “Ne satacaksınız?” falan diyorlardı.

Kadınlarla nasıl bir araya geliyordunuz?

S: En son kiraladık, içine yerleştik. Birçok semtten oraya gelen ve bu çalışmaya destek veren arkadaşımız oldu. İlk çalışmaları daha çok dayanışma üzerine yaptık. Birlikte yaşamalıyız, mücadeleyi birlikte kurmalıyız, diye düşünüyorduk. Dayanışmalar sağlık, eğitim dayanışması, spor, tiyatro atölyemiz vardı. Seminerlere mahalleli kadınlar katılmaya başladılar. Ve orada da çeşitli kesimlerle tanıştık. Ev eksenli çalışanlar, ev kadınları, tekstil işçileri, ev işçileri, hemen hemen tablo buydu. Temas ettiğimiz, birlikte olduğumuz kadın arkadaşlarımızın yaptığı işler bunlardı, daha başından kuruldu bu ilişkiler. Aynı anda hem ev eksenli çalışma hem ev işçiliği ile ilgili olarak çalışmalar yürüttük.

Nasıl çalışmalar yaptınız?

S: Önce ev işçileriyle ilgili bir çalışma yapmak istedik. Bir anket çalışması yapalım, hani tanıyalım, talepler neler, beklentiler neler? Anket çalışmamızın sonucunda epey bir veri topladık. Ev işçileri, kendilerini daha çok ev kadını olarak görüyor, daha geçici bir iş olarak bakıyor ve aslında kendileriyle ilgili bir derneğin bir şey yapamayacağını, hani çok fazla bir şey değiştiremeyeceğini  düşünüyorlardı.  Daha pragmatik, daha ekonomik taleplerine cevap arayan bir halleri vardı, “İş var mı, iş bulabilir misiniz?” gibi. Biz de, onların taleplerine yönelik kampanyalar, işler yapalım ve birlikte yapalım istedik. İş bulmaya dönük biraz kafa yorduk. Bahçeşehir Belediyesi’ne gittik. Ev işçileriyle ilgili çalışmayı anlattık, bu konuda ilişki kurmak istediğimizi, yerel yönetimle birlikte çalışmak istediğimize dair bir görüşme oldu.

Nasıl bir işbirliği önerdiniz?

S: Mesela şöyle bir şey belirlemiştik: Temizlik yapılacak eve gidip, önce dernek olarak biz bakacak ve öneride bulunacaktık. Çok kirliyse, çok büyükse ücret şu kadar, daha küçükse bu kadar gibi önerilerde bulunacaktık. Yani, sadece iş değil, çalışma şartları ile ilgili de danışmanlık yapacaktık. Fakat tabii ki bu kadar çok vakti olan kimse yoktu aramızda. Çok ağır geldi. Altından kalkamadık, dedik ki bu çalışmayı biraz yavaşlatalım.

Üyelerinizin sayısı artıyor muydu?

S: Yıllardır İmece Kadın Dayanışma Derneği olarak faaliyet yürütüyoruz, binin üzerinde kadınla temas ettik, birlikte bir şeyler yaptık. Ama hiçbirine, “Hadi üye olun,” falan demedik. Üyeler var tabii ki, yaklaşık 100’e yakın üyesi var, ama üye kampanyası da yapmadık. Üyelik sanki bazı şeylerin önüne geçiyor. Daha çok katılması ve daha sonra üye olması daha iyi oluyor. Aynı zamanda toplantılarımıza da katılım açık, kararları birlikte almak için meclis tarzı toplantılara 2003’ten bu yana devam ediyoruz. Zaman zaman daralıyor, zaman zaman genişliyor. Mecliste alınan kararlar hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Birçok örgütlenme modeli denediniz…

S: Kadın Araştırmaları ve Dayanışma Merkezi 2003’te Kadınlar Kahvesi oldu. 2004’te bir dernek ve kooperatif denemesi yaptık, acaba bu örgüt formları bizim örgütlenmemizi daha kolaylaştırır mı diye denedik. Kooperatifte çok bürokrasi olduğu için kapatmak zorunda kaldık. Daha sonra dernek olarak devam ettik.

Bu arada bir de belgesel çekildi…

S: Bu arada bu çalışmalarımızı Emel Çelebi takip ediyor. Bize bir yerden ulaştı ve belgesel çekmek istediğini söyledi, biz de tamam dedik. Birlikte, o belgeselin çekilmesine de katkı yaptık. Müthiş güzel bir belgesel çıktı. Belgeselde İmece’de örgütlü olan ve hiç örgütlülüğü olmayan bir sürü ev işçisi var. Bu tabloyu görmek de iyi olmuştu. Gündelikçi belgeseli ilk kez ev işçilerinin kamusal alanda bu kadar ayan beyan görüldüğü, sorunlarının tartışıldığı bir şey oldu. Bu belgeselin kendisi de bizi etkiledi. Mesela festivallere falan katılıyorlardı, oradan sendikalaşmaya dair gelen sorular da bizi yüreklendirdi, cesaretlendirdi.

İmece ev işçileriyle bağlantılı olarak mı başladı?

S: Belgesel 2006’da çıktı. Arkadaşlar da o belgeseli çekerken baya bir pratik yapmış oldular. Konuşurken, tartışırken, ev işçiliği üzerine epey kafa yormuş oldular. Baya bir şey çıktı ortaya, bilgi orda üretilmiş oldu, ondan sonra Gündelikçi Kadınlar Birliği oluşturduk. İlk yaptığımız işlerden biri, ev işçilerinin iş kazalarında, cinayetlerinde yaşamını yitirmesine tepki göstermek oldu. 2010’du sanırım, Tepeören villalarında 3 tane kadın villadaki işinden çıkıyor ve  durakta beklerken hız yapan bir aracın altında kalarak yaşamlarını yitiriyorlar. İlk o olayda kadınlar olarak buluştuk, bir minibüs tuttuk ve Kurtköy’de Tepeören’e gittik, protestomuzu yaptık. Geç kaldığımız halde basın bizi beklemiş. Daha sonra televizyon karşısına geçtiğimizde baktık ki ev işçilerinin haklarından ziyade, “Zavallı ev işçileri, zavallı gündelikçi kadınlar” olarak bahsediliyordu. Bunlar da hep bizim için deneyim oldu.

İş cinayetlerini takip etmeye devam ettiniz…

S: Daha sonra, Gülteki Özmen camdan düşerek yaşamını yitirmişti, onun için Bağdat Caddesi’nde yolu kesip yürüdük. 2011’de Fatıma Aldal yaşamını yitirdiğinde dedik ki, “Daha başka bir şey yapmamız lazım”. Çalışma Bakanlığı’na gittik ve orda görüşmeler yaptık, eylem de yaptık. Onlar da harekete geçtiler, bir iş müfettişi gönderdiler. Fatıma Aldal davasını bir kampanyaya dönüştürerek, bütün ev işçilerinin sembolik bir davası haline getiren bir çalışmayla devam ettik bu sürece. İlk kez bir ev işçisinin iş kazasında ölümünü araştıran bir müfettiş görevlendirilmişti. Gelen iş müfettişi raporu aslında ev işçilerinin nasıl bir yasal karmaşa içinde olduğunu da gösteriyor. Bir taraftan diyor ki, “Ev işçileri iş yasası kapsamında olmadığı için işçi değildir.” Altta diyor ki, ” Camdan düşerek yaşamını yitiren Fatıma Aldal’ın yaşadığı bu durum iş kazasıdır.” Fakat iş kazası demesi çok önemli; çünkü biz de bunu diyebilmek istiyorduk. Fatıma Aldal kampanyası birçok bakımdan önemli oldu, çünkü ev işçilerinin sorunlarının neler olduğu ana akım medyaya da yansıdı ve onların da takip ettiği bir dava oldu. Sigortalama işleminin ve diğer yükümlülükleri, bütün bunları işte bu kampanya içinde anlatabildik.

Sendikalaşma süreciniz bundan sonra mı hızlandı?

S: Bu çalışmalar yürürken bir taraftan da biz sendika işini tartıştık. Düşündük ki, ev işçiliği bir meslek, sadece ev işçilerinin sorunlarını ve onların haklarını arayan bir sendikaya da ihtiyaç var. Öte taraftan da ev işçilerinin nasıl sendika kuracağını teknik olarak araştırdığımızda bunun neredeyse mümkün olmadığını gördük. Güvencesiz çalıştırılıyor ya da işveren sigorta yapıyorsa da ev işçisi olarak yapmıyor, bir işyeri varsa oradan yapıyor. Dolayısıyla, her birinin çalıştığı sektör farklı farklı yerler olarak görülüyor. Yeni çıkan sendikalar yasası hiçbir yenilik, hiçbir özgürlük, hiçbir kolaylaştırıcılık getirmedi. Sadece küçük, iğne deliği kadar bir boşluk vardı, biz ondan yararlandık. Diyor ki, “Bir sendikayı sigortalı olan herkes kurabilir”. Biz dedik ki, hiç değilse bir kuralım, sigortalılık meselesini bundan sonra gündemleştirelim. 27 kurucuyla, İmece Ev İşçileri Sendikasını kurduk, 3 Aralık 2013’de resmiyet kazandı. Bunu, bizim için çok büyük bir kazanım olarak görüyoruz; çünkü artık bir sendika olarak bu işin peşindeyiz. 15 Haziran’da da ilk genel kurulumuz var.

Bundan sonra nasıl yol alacaksınız?

S: Yani bizim sendikaya bu koşullarda üye yapmak mümkün değil. Bizim öncelikle ev işçilerinin sigortalanmasının kolaylaştırılması için somut bir kazanım elde etmemiz gerekiyor ki sendikamız daha çok üye yapabilsin ve büyüyebilsin. Bütün kadın hareketi, kadınlar olarak, hatta ev işverenlerini de bu işe katmak gerekiyor. Gündemleştirmek istediğimiz diğer konular, DİSK çatısı altına girmek, bir diğeri de Uluslararası Ev İşçileri Federasyonu’na üye olmayı karar altına almak. Zaten şu anda İmece  Ev İşçileri Sendikası Avrupa’nın ilk ev işçileri sendikası oluyor. Bu konuyu hem içerde hem dışarıda daha iyi dönüştürmemiz gerekiyor.

Son olarak Süpürge Akademi’ye de değinelim mi? 

S: Şimdi, biz sendikalaşmayı planladığımız zaman, bu sendikanın kurucusu ve üyesi olacak kişilerin, iş hukuku, işçi sağlığı güvenliği, toplumsal cinsiyet, iletişim, müzakere becerileri gibi birçok konuda eğitim alabilecekleri ve bu sendika fikrine ısınabilecekleri bir süreç planlayalım dedik. Bu aynı zamanda bizim literatürümüzü de oluşturacak. Ve böyle bir Süpürge Akademisi projesini önümüze koyduk. Bu ikinci yılı oluyor, toplamda 60 ev işçisine eğitim verilmesi hedefleniyor. Çok da katılımcı bir tarzda oluyor. Antalya ve Bursa’da da çalışmalarımız devam ediyor.

 

 

Şunlar İlginizi Çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.