AİLE ve SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI’NA AÇIK MEKTUP

KEİG Platformu’ndan Açık Mektup
Temmuz 2014

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’ne

(metne ulaşmak için tıklayın)

11 Haziran tarihinde, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine (CEDAW) sunulmak üzere hazırladığınız 7. Dönemsel Ülke Raporu’nun 2. taslağına ilişkin görüşlerimizi en geç 17 Haziran 2014 tarihine kadar göndermemizi rica eden e-postanıza cevaben tarafınıza ve kamuoyuna açık mektubumuzdur.

Öncelikle, belirtilen süre zarfı içinde taslak raporu değerlendiren bir görüş yazmak yerine açık mektup yazmayı tercih etmemizin nedeni kadınları ilgilendiren yasal mevzuat değişiklikleri, sosyal ve ekonomik politikalar söz konusu olduğunda Bakanlığınızın kadın örgütleri üzerinden kadınların taleplerini tamamen göz ardı eden tutumudur. 16 Aralık 2013 tarihinde bakanlığınızın bir grup STK’yı ve uzmanı bir araya getirerek Devlet Raporu’nun birinci taslağına dair yapmış olduğu toplantıya Platformumuzdan arkadaşlarımız da katılmış ve görüş bildirmişlerdir. Ancak, belirtilen görüşlerin ve verilen geribildirimlerin ikinci taslağa yansımamış olduğunu görmek bahsi geçen tutumunuza dair görüşümüzü güçlendirmektedir. Bu durumda hazırlanma sürecinde bulunmadığımız, ikinci taslağa dair görüşlerimizin hafta sonuna denk gelen biçimde ve 3 gün gibi kısa bir süre içerisinde, son dakikada istenmesi ve geçmiş geribildirimlerimizin önemsenmemesi sebebi ile  istenen şekilde, e-mail yolu ile, Ülke Raporuna dair görüşlerimizi sunmak yerine yukarıda belirtilen politikalarınıza dair tutumumuzu birkaç başlık altında yinelemek istiyoruz.

Raporda aksi iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyetinin kadın-erkek eşitliğini sağlama ve koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği kanısındayız. CEDAW Madde 2deki taraf devletlere atfedilen ilk yükümlülük, Komitenin 28 sayılı Tavsiye Kararında “Kendi idarelerindeki hükümetlerin her düzeyinde ve aşamasında kendi halkına ve uluslararası topluma kadına yönelik ayrımcılığın her türü karşısında olduklarını ve tüm gücüyle kadınlara karşı yapılan ayrımcılığı ortadan kaldırmaya kararlı olduklarını göstermekle yükümlüdürler” şeklinde açıklanmıştır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmediğinin en basit kanıtı hükümetin üst kademesinde olan karar vericilerin kadın-erkek eşitliğine karşı söylemleridir. Bu söylemler toplumda kadına yönelik ayrımcılığı pekiştirmektedir. CEDAW raporunun kapsadığı son dört yıl içerisinde çokça sarf edilen bu söylemlerden en çok dikkat çekeni Başbakan R.T. Erdoğanın 18 Temmuz 2010da (Türkiye’nin CEDAW Sözleşmesi çerçevesindeki 6. Gözden Geçirme oturumunun başlamasına günler kalmışken) Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi Toplantısında kadın STKlar önünde sarf ettiği ” Ben zaten kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum” beyanatıdır.

CEDAW Madde 2/d; “Kadınlara karşı herhangi bir ayrımcı hareket yapılmasından veya uygulanmasından kaçınmayı ve kamu yetkilileri ile kuruluşlarının bu yükümlülüğe uyumlu olarak hareket etmelerini sağlamayı” devlet yükümlülükleri arasında sayar. Bu yükümlülüğe rağmen devlet yetkilileri açıkça kadın-erkek eşitsizliğine dair inançsızlıklarını başta Başbakan olmak üzere beyan ederken, eşgüdümlü olarak kadına dair politikalar aile kapsamı içerisinde değerlendirilmektedir.

2011 yılında Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesi bu bakış açısının en somut örneğidir. CEDAW Madde 5/a, devletlerin kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerini ortadan kaldırmakla yükümlü olduğunun, 5/b ise çocuk bakımının sadece kadının görevi olmadığının altını çizer. CEDAW yükümlülüklerine aykırı olarak ilgili Bakanlık, kadını aile içine hapseden, nüfus artışı için kadını nesneleştiren sosyal politikaları ve ucuz işgücü için kadının hem anne hem çalışan olmasını öngören istihdam politikalarını kadınların talep ve itirazlarına rağmen uygulamaya çalışmaktadır.

Kürtajı yasaklama çabaları kadın örgütlerinin öncülüğünde toplumun itirazıyla yasal zemin bulamamış olsa da, kadın örgütlerine gelen başvurular kürtajın yasadışı ve fiili olarak yasaklandığını göstermektedir. Devlet hastanelerinde kürtaj yaptırmak isteyen kadınlara anestezi yapmadan kürtaj yapılması fiili bir yasaklamadır. Buna ek olarak doktor-hasta gizliliğine karşı uygulamalarla reşit kadınların gebelik ve kürtaj bilgileri aileleriyle paylaşılmıştır. CEDAW Madde 12de belirtilen kadınların sağlık hakkını CEDAW Komitesi 24 sayılı Tavsiye Kararında detaylı açıklamıştır. Doktor-hasta gizliliğine saygı duyulmamasının kadınların gerekli durumlarda hastanelere başvurmasını engellediğinin altını çizmiştir. Komite buna ek olarak aynı tavsiye kararında, kürtajı engelleyen ve kürtaj nedeniyle kadınları cezalandıran yasaların değiştirilmesini de madde 12 kapsamına aldığını açıklamıştır. CEDAW hükümlerine aykırı olarak yasal süre içerisinde kürtaj yaptırmak isteyen kadınlara caydırıcı engeller gayri resmi yollarla yaygın olarak halen uygulanmaktadır. Kürtaj olan kadını katil olmakla suçlayan açıklamalar devletin farklı kademelerinde açıkça dillendirilmiş, ilgili Bakanlık bu konuda hiçbir uyarı, soruşturma, yasal süreç başlatma gereği görmemiştir (Örneğin Başbakan Erdoğan’ın “kürtajı cinayet olarak görüyorum” açıklamalarından sonra başlayan tartışmalarda yasal hakkını kullanarak kürtaj olmuş kadınlar hükümet yetkilileri ve bazı yayın organları tarafından adeta birer “katil” gibi lanse edilmiştir. Böylece, sosyal baskı oluşturularak kadınların sahip olduğu haklarını kullanması engellenmektedir).

Raporda iddia edildiği gibi hukuken kadın erkek eşitliğini sağlama yükümlülüğü de yerine getirilmemektedir. Yasa yapıcılar, uygulayıcılar CEDAWdan ve kararlarından bihaberdir. Ayrımcı yasalar halen varlığını korumaktadır. Tüm yasal mevzuat kadına yönelik ayrımcılığın önlenmesi perspektifiyle elden geçirilmeli, kadın örgütlerinin talep ve önerileri dikkate alınmalıdır.

Kadınlara dair yasal değişikliklerde, sosyal ve ekonomik politikalarda CEDAW ın ruhu ile çelişen bir perspektifle, kadınların taleplerini görmezden gelen tutumun en güncel örneği cinsel suçlara dair değişiklikleri de içeren Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanundur. Yasa tasarısı hazırlanırken cinsel şiddetin nasıl ele alınması gerektiğine dair kapsamlı çalışmalar yapan ve taleplerini her defasında dillendiren kadın örgütleri dikkate alınmamış ve 250ye yakın kadın örgütünün yasa tasarısına itiraz metni yayınlamasına rağmen tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiştir.

Son dört yıl içinde kadın sığınma evleri açma ve var olanların şartlarını iyileştirme konusunda da olumlu gelişmeler yaşanmamıştır. Bir hayli az sayıda olan sığınma evlerinin açılması için teşvik ve baskı kurulması yerine açılma şartı daha da genişletilmiştir. 5393 sayılı Belediyeler Kanunu Madde 14de nüfusu 50 bini aşan belediyelerin kadın sığınma evi açma sorumluluğuna dair ilgili bakanlık tarafından belediyelere yeterli baskı kurulmamıştır. Bunun yerine, 12 Kasım 2012de kabul edilen 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Madde 14 değiştirilmiş, sığınma evi açma sorumluluğu nüfusu 50 bin olan yerine 100 bin olan belediyelere verilmiştir. Bu durumda ilgili Bakanlığın kadınları şiddetten korumak konusunda ciddi ve etkili bir politikasının olduğunu savunmak bir hayli zordur.

İstihdam edilen kadın sayısını arttırmak için esnek çalışma koşulları adı altında kadınların sosyal güvencesiz, emeklilik hakkı olmaksızın, asgari maaş yerine saat üzerinden ücretlendirilecekleri eğreti çalışma koşullarıyla ucuz iş gücü olarak görülmesi kadın-erkek eşitliği ile bağdaşmamaktadır. Kadın örgütleri ısrarla bu konudaki itirazlarını dile getirmekte, ancak ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ne de kadınlarla ilgili Bakanlık bu görüşleri dikkate almaktadır. Oysaki, kadın istihdamını arttırmak ve kadınları istihdamdaki ayrımcılıktan korumak için hali hazırda var olan mevzuatın (İş Kanunu, Borçlar Kanunu, Sosyal Güvenlik Yasası vb.) CEDAW Madde 11e uygun olarak değiştirilmesi gerekmektedir. 02.03.2014 tarihinde Türk Ceza Kanunu Madde 122’de yapılan değişiklik ile ayrımcılık yasağı yeniden düzenlenmiş ve maddeye “nefret nedeniyle” ibaresi eklenmiştir. İş yaşamındaki ayrımcılığı da kapsayan madde bu haliyle ayrımcılığın ispatını zorlaştırmaktadır. Özellikle iş yaşamında sistematik olarak ayrımcılığa uğrayan LGBTİ bireyler ve kadınlar için ayrımcılığa dair kapsamlı bir düzenleme gerekliyken uygulanması daha da güçleşen atıl bir madde haline gelmiştir.

Bakım hizmetlerini kadınların sorumluluğu olarak gören toplumsal cinsiyet algısını CEDAW Madde 5de belirtildiği üzere değiştirmek için de çalışmalar yapılmamıştır. Kadınları aile dışında birey olarak düşünmeyen tamamen bilinçli bir politikayla çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerini kadınların sırtından alacak politikalar geliştirilmemektedir. Var olan devlet kreşleri kapatılmakta, yerine taşeron sistemiyle ücretli kreşler yapılması öngörülmektedir. Ve yine kadın örgütlerinin bu konudaki talepleri ve önerileri göz ardı edilmektedir. 2009 yılında kendisinden iş isteyen kadına Orman ve Su İşleri Bakanı V. Eroğlunun verdiği, “Evdeki işler yetmiyor mu?” cevabı devletin kadınları görmek istediği yeri hayli açıkça göstermektedir.

Son olarak, CEDAWda yer alan kırsal kesimde yaşayan kadınlar, mülteci ve göçmen kadınlar ve afet sonrası kadınlara dair politikaların hala olmaması, kadınlara dair mevcut politikaların darlığını göstermektedir. İşin kötü tarafı devletin ve ilgili bakanlığın bu konuda destek sunabilecek, özel olarak çalışma yürüten kadın örgütlerinin işbirliğini kabul etmeyen anlayışıdır. Devlet ve ilgili bakanlık önce sınırları içinde yaşayan kadınların haklarını koruduğunu, kadın erkek eşitliğine inandığını, şiddete karşı etkin politikası olduğunu kadınlara kanıtlamalıdır. Kadınları aile kavramı içinde değerlendirmeye son vermelidir. Bunun için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadınları ilgilendiren sosyal, ekonomik, politik, yasal konularda son anda görüş almak yerine baştan beraber planlama, talepleri değerlendirme ve beraber tartışma ve uygulama perspektifini acilen benimsemelidir. Aksi takdirde bu şartlar altında CEDAW Komitesi’nin bir dahaki gözden geçirme sürecinde ve Nihai Görüşleri’nde Türkiye’nin Sözleşme’ye uyumunu temelden sorgulaması yerinde olacaktır.

Saygılarımızla,

Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) Platformu

Şunlar İlginizi Çekebilir...