“FEMİNİZMİN NE OLDUĞUNU BAĞIMSIZ KADIN DERNEĞİ’NDEN ÖĞRENDİK”

BAĞIMSIZ KADIN DERNEĞİ

1996 yılında feminist kadınlar tarafından Mersin’de kurulan Bağımsız Kadın Derneği, başta erkek şiddetiyle mücadele olmak üzere kadınların güçlenmesi için birçok alanda çalışma yürütüyor. İlk yıllarda Mersin’de söylemleri ilginç bulunan dernek, bugün artık kanıksanmış. Her koşulda bağımsız duruşunu koruyan ve kadın politikasını merkezine koyan derneğin hikayesini üyelerden Leyla Oran Aykın ve Gülseven Mete ile konuştuk.

Derneğin hikayesi nasıl başladı?

Leyla: 1994 yılında Türkiye’de genel olarak feminizmin yükseldiği, hareketliliğin yaşandığı dönemlerde, Mersin’de,herkes başka başka yerlerde iken iki arkadaşımız bir toplantıda kadın olmaktan kaynaklı, feminist bir perspektifle aynı şerhi koyuyorlar. Sonra birbirlerine bakıyorlar, diyorlar ki, “Aa, evet, biz böyle düşünüyoruz, görüşelim muhakkak”. Orda işte bir şeylerin ilk filizleri atılıyor. O dönemde söylemler çok ilginç geliyor Mersin halkına. Önce, “Birkaç kadın var, bunlar herhalde hayattan sıkılmışlar, zaman geçirmek için özgürlük istiyoruz falan diyorlar,” şeklinde tanımlıyorlar ilk başta bizi. Tabii alanlara çıkınca, ilk 8 Mart’lar kutlanınca, vs. öyle olmadığını, aslında çok ciddi bir başlangıcın izi olduğunu görüyorlar.

Siz bir grup kadın bir araya geldiniz ve dernekleştiniz mi?

SAMSUNG CSC

SAMSUNG CSC

L: Tartışma süreci, ilkelerimiz, ortak politika, itirazlarımıza dair bir seneye yakın bir pratik süreç başladı. Yer bulamıyoruz, farklı yerlerde toplanıyoruz, falan. Ondan sonra, “Biz bir kimliğe kavuşmalıyız,” diye düşündük. Kurumsal olarak kendimizi nasıl ifade ederiz diye ihtiyaçtan doğdu ve ondan sonra da Bağımsız Kadın Derneği’ni kurduk, 96 yılında.

İlk çalışmalarınız ne oldu, nasıl başladınız?

L: Çok heyecanlı bir süreçti. Çok coşkulu, inançlı, dolu dolu süreçlerdi.

Gülseven: Çoğu insanın söylediği gibi, benim de birebir duyduğum, “Biz feminizmin nasıl bir şey olduğunu Bağımsız Kadın Derneği’nden öğrendik”. Ve o dönemde çalışanlar hala herhangi bir yerde aktifler yani, bırakmamışlar mücadeleyi.

Peki kaç kişi var şu anda mesela ve nasıl örgütleniyorsunuz?

L: Şu an 80 civarında üyemiz var, aktif olanlar döneme bağlı olarak değişiyor. Tabii, hiyerarşinin karşısında, yatay, gönüllülük ilkesi ile, kadınlık zeminindeki sorunların ortaklığıyla örgütlenmemizi sürdürmeye çalışıyoruz.

“Derneğin içinde sadece kadın politikası yapıyoruz”

G: Mesela gelen kadınların hiçbir şekilde siyasi düşüncesini dernek içinde konuşmuyoruz. Herkes dışarıda istediğini yapıyor; ama derneğin içinde sadece kadın politikası yapılıyor. Gelenlere de bunu söylüyoruz, siyasi parti tercihlerimizi dışarıda bırakmaya çalışıyoruz. Biz orada bunu konuşmuyoruz. Çünkü amacımız kadın politikası yapmak, erkeklerin söylemlerini biz orada beslemek istemiyoruz. Türkiye’de ve dünyada bir şey olduğunda bu durum kadınları nasıl etkiliyor diye bakıyoruz yani… Ve oradan bir yanıt geliştirmeye çalışıyoruz.

SAMSUNG CSC

SAMSUNG CSC

Kadınlara nasıl ulaşıyorsunuz?

G: İnternet sayfamız var, oradan duyuyorlar. Sonra son bir buçuk senedir, iki seneye yakın, bir proje yürüttük ve mahallelere gittik, evlere gittik, 1000e yakın kadınla tanıştık. Yüz yüze birbirimize dokunduk.

L: Yerel Güçlü bir Kadın İnisiyatifi‘ydi projenin adı. AB Türkiye Delegasyonu desteğinde yürüttüğümüz bu proje kapsamında toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda sunumumuz oldu. Şiddetin tanımı, şiddetin kadına yönelik etkileri, çocuğa yönelik etkileri… Şiddetin sadece fiziksel olmadığını psikolojik, cinsel, ekonomik, sosyal biçimlerde de yaşandığını aktarmaya, yasal haklar ve kurumsal mekanizmalar konusunda bilgilendirmeye çalıştık.


G:
Mesela anket yapıyorduk, ankette kadınlar ilk başta diyor ki, “Biz şiddet görmüyoruz”. Anket doldurulduktan sonra, “Şiddet görüyormuşuz, farkında değilmişiz,’ diyorlar.

Ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

L: Hukuki danışmanlık desteği, mesela yerelde baroyla beraber çalışıyoruz. Şiddeti oluşturan unsurlarla, yani eşitsizlikle ilgili olarak kadın politikası üretmeye devam ediyoruz. Lobicilik faaliyetinde bulunuyoruz. Yerel yönetimlerde, mekanizmanın kendisiyle, yani şiddetle mücadele mekanizmalarının çalışmasının iyileştirilmesine katkı sağlıyoruz. Jandarma ilçelerde müdahil olabiliyor, biliyorsunuz. Emniyet, Jandarma, ŞÖNİM’i çok yakından takip ediyoruz, izliyoruz. Biz çalışırken aslında şunu söylüyoruz, “Bunlar sizin görevinizdir. ” Sivil toplum kuruluşu olmanın bilinci ile, göreve davet eden, eksiklikleri işaret ederek iyileştirilmesine katkı sağlayan bir yaklaşımla onlarla da çalışıyoruz.

“Belediyeleri harekete geçirici bir güce ihtiyaç var”

G: Belediyelerle de çalışmalar yürütüyoruz.

L: Belediyelere de göreve davet eden bir noktadan yaklaşıyoruz. Tabii belediyelerin siyasi parti olarak da çeşitliliği var, Büyükşehir’i, Yenişehir’i, Mezitli, Akdeniz Belediyesi, vs. Ama hepsiyle daha çok görevlerini hatırlatan şekilde çalışıyoruz. Çünkü belediyeler kadına yönelik şiddetle mücadelede nasıl bir sorumlulukları olduğunun pek de farkında değiller. Ya da henüz o sorumluluklarının yeterince önemini kavramış değiller. Bu sorumlulukları yerine getirmelerini sağlayacak , harekete geçirici bir güce ihtiyaç var. Biz elimizden geldiğince bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Muhtarlarla da çalışma yürüttünüz sanırım…

 

L: Projeyi yazarken muhtarları yerel yönetimlerin birinci basamağı olması açısından önemsedik; çünkü mahallesinde yaşayanlarla birebir ilk temasa girecek olan onlardı. Dolayısıyla, biz önce muhtarlara seminer verdik, içeriğini de toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddetle mücadelede kurumsal mekanizmalar, yasal mevzuat ve toplumsal cinsiyete duyarlı eşitlikçi bütçe şeklinde oluşturduk.

Aynı zamanda Kent Konseyi’nde de bulunuyorsunuz…

G: Evet, bu konuda yerel seçimler sonrası bir hareketlilik oluştu. Büyükşehir, Toroslar, Yenişehir ve Akdeniz, Mezitli belediyeleri kent konseyleri çerçevesinde çalışmalar var. Biz de iştirak ediyoruz.

L: Mesela Yenişehir’de bir sığınmaevi açılacak, şu an inşaatı süren bir çalışma. 2015’in ortalarına doğru bir huzurevi planı var. Bunlar güzel şeyler.

G: Toroslar Belediyesi mesela şu anda 3 dezavantajlı grupla ilgili proje aldı. Birincisi Roman kadınları, ikincisi sokakta eşya satan küçük çocuklar ve anneler, üçüncüsü de engelliler… Kadın konusunda bir proje var, onu bizimle çalışmak istiyorlar. Mesela Mezitli Belediyesi bir kadın pazarı kurdu, el emeği pazarı. Onlar da güzel çalışmalar yapmaya başladılar.

L: Biz Yerel Yönetimlerden Ne Bekliyoruz Çalıştayı yaptık. Tam seçimler öncesine denk geldi. Projeyi yürütürkenDSCN0127 gittiğimiz her yerde kadınlar kendi taleplerini söylüyorlardı. İşte istihdamdan yereldeki ya da mahallelerindeki alışverişe, ulaşıma kadar bir dizi ihtiyaçlar listesi çıktı çalıştayda. Ondan sonra bu bilgiler ışığında broşür hazırladık. “Kadınlar ne istiyorlar” broşürünü, bütün Mersin’deki il ve ilçe belediyelerine, Meclis üyeleri dahil olmak üzere, 1000’e yakın yetkili kişiye dayanışma temennimizi belirten mektup eşliğinde postaladık.

G: Çok da beğenildi. Basında da etkili dönüşümler oluştu. Ve konuyla ilgili medyada çeşitli programlar gerçekleştirildi.

Yerelde size birlikte çalışma teklifleri geliyor yani. Bunu nasıl sağladınız?

G: Herhalde meseleye nasıl bir ciddiyetle yaklaştığımızı onlar da fark ediyorlardır.

L: Bu noktada etkili bir biçimde, iyi bir lobicilik faaliyetinin de etkili olduğunu düşünüyorum. Genel olarak bizim de içinde bulunduğumuz Türkiye kadın hareketinin kolektif çabasının ve mücadelesinin kazanımlarının yerel düzeyde de etkileri muhakkak oluyor.

“Şiddete maruz kalan kadınların istihdam sorunu var”

Peki, istihdamla ilgili çalışmalarınız neler?

L: O da ihtiyaçtan doğuyor tabii. Danışma merkezine gelen kadının bir kere öncelikli olarak, direnç gösterebilmesi için şiddete karşı, ekonomik olarak girdisinin olması gerekiyor. Her taraftan kuşatılmış bir kadınla karşı karşıyayız. Evet, sığınmaevi, vs. konaklamayı çözmeye çalışsan da istihdam sorunu geliyor ve dayanıyor. Bu konunun çok elzem olduğu gerçekliğini yaşayınca tabii ki istihdam yollarının zorlanması konusunda çalışma yapmamız gerektiği sonucuna vardık.

G: Bizim alanımız daha çok şiddet olduğu için bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyor, biraz da kendi el yordamımızla hareket ediyoruz. Tanıdıklar oluşuyor, gittiğimiz yerlerde kadınlar mesela birbirlerine yardım ediyorlar, “Burada iş var,” diyorlar. Kendiliğinden bir dayanışma ağı oluşuyor.

L: Evet, kendi içinden doğan bir dayanışma ağı.

G: Mesela belediyelere de, “Eğer işyeriniz varsa bize haber verin,”diyoruz. Ya da işte özel sektörden işverenlere, vs. “Kontenjanınız olursa haberimiz olsun,” gibi. Onlar arıyor, varsa hani yer…

20140717_124248Feminist mücadelede bulunmayı, kadınlar olarak örgütlenmeyi kişisel olarak nasıl deneyimlediniz?

L: Bu uzun soluklu bir yolculuk. Bir şeyler yanlış gidiyor, neden gidiyor diye sorgulamaya başladığınız andan itibaren yanlışları tek tek tespit etmeye başlıyorsunuz, sorgulamaya başlıyorsunuz. Düşünen ve sorgulayan bir kadın için feminizm kaçınılmaz. Belki de o yüzden erkek egemenliği kadınların kendine ayıracak vakti olsun istemez. Çoluk çocuk, iş güç, yemek, mutfak, temizlik, örgü, dantel, bakım hizmetleri, çeşitli organizasyonlar (düğün, nişan, sünnet, vs. ), dekorasyon, kişisel bakım, makyaj, vs. Size sadece yalnız yapabileceğiniz pek çok etkinlik sunar. Düşündüklerinizi pratik yaşam içinde içselleştirmenin kendisi de bir mesai. Yani bir kavramı tartışıyorsunuz, zorlu bir süreç tabii. Farklılık duygusu yaşıyorsunuz. Bazen yalnızlaşıyorsunuz ya da yalnız kaldığınızı hissediyorsunuz. Bu anlamda kadınların örgütlülüğü çok önemli. Deneyimlerini ve fark ettiklerini paylaşması, paylaşabilmesi çok önemli. Mesela erkeklerin etkinlikleri genel olarak kolektiftir. Kadınların yaşamlarındaki kolektif etkinlikleri çoğaltmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatı kadınlar lehine değiştirmenin de kadınlar için kolektif bir etkinlik olduğunu düşünüyorum.

G: Sistemi sorguladığımızda,kadın çok belirgin şekilde ezilen, dezavantajlı grup olduğu için feminist olmaktan başka şansınız var mı, diye soruyorum. Mesela ben Almanya’da senelerce, 18 yaşımdan beri sol içinde aktif politika yapan bir insandım. ’86 senesinde, “Asla bir daha erkek egemenliğinin olduğu hiçbir yerde , yani erkeklerin olduğu karma hiçbir örgütte çalışmak istemiyorum,” diye karar aldım. Çünkü neden? Benim bedenim, benim emeğim üzerinden laf ediliyor ve inisiyatif kullanman bir şekilde engelleniyor. Eskiden karma organizasyonlarda politika yapan bir sürü kadının feminist harekete geçtiğini gördüm. Geçmek zorunda kalıyorsun. Kadınların yaşadığı sorunları öncelemeyen, erteleyen bir zihniyet vardı. Aynen öyle ve halen de orda çalışan kadınların ezildiğini ben görüyorum.

20140507_135119L: Yani sorgulayarak bir yaşam biçimine varıyorsunuz ve o yolda kararlı bir biçimde ilerlemeye çalışıyorsunuz. Hala daha deşifre etmemiz gereken bir sürü şey var, tartışmamız gereken yüzlerce şey var. Bir feminist olarak şunu söylemek istiyorum: Kat ettiğimiz yolda edindiğimiz kazanımların şu anda tek tek elimizden alınması çok üzücü.

G: Biz kendimizi bu noktada sorgulayalım diye düşünüyorum, çünkü 19. yüzyılın başındaki kadın hareketi tarihini incelediğiniz zaman kadınların nasıl radikal bir mücadele verdiklerini gözlüyoruz. Bugün Türkiye’de geldiğimiz nokta geriye itildiğimizi gösteriyor. ’80’lerdeki, ’90’lardaki feminist hareket daha farklı şeyler söylüyordu. Bugün taleplerimizin giderek geriye doğru gittiğini görmek hepimizi üzüyor. Mesela kürtajı kadınların kararı olarak yeniden savunmak zorunda kalmak çok üzücü.

Şunlar İlginizi Çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.